Ben Webster Quintet / Soulville (1958)

Güneşin fütursuzca parıldadığı yaz sabahlarından birindeydi. Afyon'dan Konya'ya doğru gidecek olan otobüste camdan dışarı bakarak hareket etmesini bekliyordum. Sessizlik hakimdi ortama. Kafamın içinde bir yerlerde çalan Ben Webster dışında, neredeyse hiç ses duyulmuyordu. Soulville, Afyon'un o tuhaf görünümüne de çok yakışıyordu. Uykusuzluğun verdiği sıkıntı yerini umursamazlığa bırakmıştı. Şehirden arta kalanları düşleyerek bakınıyordum etrafa.

Otobüste bir hareketlenme oldu. Uyanmaya çalışanlar, ben neredeyim diye etrafına bakınanlar, otobüse binenler, muavinin bagaj kapılarını kapatması. Hepsi aynı ana denk gelmiÅŸti. Sessizlik kalmamıştı ortalıkta. Yeni bir yolculuÄŸun arifesinde yalnız bir ÅŸehre bakıyordum son kez. 

İçerideki gürültüler azalmaya başladığında yanıma birinin oturduğunu fark ettim ama kafamı çevirip bakmadım. Benim gibi sıradan biriydi o da muhtemelen. Kafasında saçma endişeler, bütün vücudunu saran korkular ve geride bıraktığı insanlarla. Belki o da şehri son kez görme umuduyla bakıyordu etrafına. Önemsemedim.

Sonra biri daha geldi ama o önümdeki koltuğa oturdu. Kahverengi, parlak saçları güneşten gelen ışığı değişik şekillerde yansıtıyor ve izlemeye değer bir görüntü oluşturuyordu. Gözlerimi alamadım uzun süre. Otobüs hareket ettiğinde kendime gelebilmiş, şehre son kez bakmayı akıl etmiştim. Gri kokan bir yalnızlığı vardı buranın. Kendine has ama hiç de çekici değil. Ben Webster, Late Date'i çalıyordu kafamın içinde.

Camın diğer yanından binalar ve insanlar geçiyordu hızla. Hayatlarının içine doğru yol alıyorlardı. Durağan ve kendine has. Şehir, güneşin altında, yaz sabahında değişik görünüyordu gözüme. İnsanlar yürüyordu. Hava iyiden iyiye ısınmıştı.

Yanımdakinin hareketlendiğini, kalkıp başka bir yere geçtiğini fark ettim. Böylesi daha iyiydi. İkimiz için de. Önümdeki kadının saçları hala değişik şekillerde parıldıyordu. Parıltıların içinde kaybolmak istedim. Şehre bakıyordum hala. İnsanlar hayatlarına akıyorlardı. 3 güvercin gördüm ileride bir yerlerde. Meksika geldi aklıma. Gülümsedim.

"Güzel bir gün, değil mi?" diye sordu önümdeki kadın. Şaşırdım. Varlığımın farkında olmasını garipsemiştim.

"Bazen oluyor böyle günler" dedim.

"Şüphesiz" dedi. Ellerini saçlarının arasında gezdirdi. Bazı saçları kulağının arkasına sıkıştırırken son cümlesini etti; "Böyle güzel bir günde, sizinle yolculuk etmek çok güzel!"

Ben Webster, Time On My Hands ile eÅŸlik ediyordu hayata.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski