John Coltrane / Giant Steps (1960)

Susarak yitirdiğim aşklardan birinin hemen ardındaydı. Güneş kendi halinde ortalığı yakıp kavururken, deniz sessizliğini koruyordu. Yazın ortasında kendimden uzaklaşmaya çalışıyordum. Bu konuda pek başarılı olduğum söylenemez ama denemediğimi de kimse söyleyemez. Beckett'tan aldığım en iyi ders işte bu.

Taşucu Limanı'nda seyri alem ederken John Coltrane ile birlikte takılıyorduk. En sevdiğim haliyle, hem de mono bir şekilde Giant Steps'ten bahsediyordu. Sabahın erken saatleriydi. O zamanlarda alışkanlık olduğu üzere elimde yine bir poğaça, Akdeniz'in maviliğine doğru bakıyorum. Keyfime diyecek bir şey de bulamıyordum. Yıkıntılar arasından çıkıp kaçmak kadar güzel bir şey olmadığını söyleyeyim. Üzerindeki enkazı kaldırıp kalan son nefesinle kaçmaya başlıyorsun. Durmanı gerektirecek herhangi bir şey de yok!

İleride başıma gelebilecekleri az çok tahmin etmekle birlikte çok da umursamıyordum. Endişelerimi çantamın içine dikkatlice koymuş hayatın tadını çıkarmaya çalışıyordum. Cousin Mary'nin kıvraklığında bir ortam vardı Taşucu'nda o sabah.

İleriden yaşlı bir adam geliyordu. Eline aldığı tahta çubukla etrafı dürterek. İri yarı görünmesine rağmen öyle değil gibiydi de sanki. Hatırlayamıyorum bazen tüm ayrıntıları. Az ötede bir kedi sanki bir tehdit sezmiş gibi dikkatli şekilde sağına soluna bakınıyordu. Teknenin birinden tartışma sesleri geliyordu. Çöp arabasının sesini duyuyordum uzaktan da olsa. Birisi yerleri süpürüyordu. Bir başkasının da tahta bir masaya bir şeyler koyduğunu anlıyordum seslerden. Kuşların kanat çırptıkları da anlaşılıyordu onları göremesem de. Gökyüzüne doğru yükselen bir balon görünüyordu sağ yanda. Güzel bir gündü yani.

Mektup yazmayı istiyordum ne zamandır. Aklıma düştü yine. Yazacak kimsenin olmaması bir engel deÄŸil elbette. Genelde gittiÄŸim yerlerden kendime yazıp postalıyordum o sıralarda. Eve döndüğümde geçmiÅŸten geleceÄŸe sert ve sevimli bir esinti vuruyordu insanın yüzüne. DeÄŸiÅŸik zamanlardı. TaÅŸucu Limanı'nda otururken Kadıköy'ü özlediÄŸimi düşündüm. Coltrane de bana katıldı bu konuda ve Spiral bir çıkış yaptı. Başımı hafifçe sallayarak teÅŸekkür ettim ona. 

Ayağa kalkıp gitmeye yeltendim. Nereye gideceğimi, rotamın neresi olduğunu düşünmeden. Biraz daha oturup kalmayı, denizin tadını çıkarmayı düşündüm sonra. Uzaklaşmayı da istedim. Kaçmaya geri dönmeyi. Burayı olduğu gibi bırakıp başka bir yere gitmeyi. Yapabildiğim tek şey oturmak oldu. Taşucu'nda o sabah olabilecek en iyi şey de oturmaktı zaten.

1 Yorumlar

  1. Bugün. GEL GEL GEL. Domates.
    Dün. Bas geri bas geri bas geri. BİBER.
    YARIN. Sağ yap sağ yap sağ yap. Patlıcan.

    “Öleceksiniz oÄŸÄŸÄŸ-lum, hepiniz öleceksiniz,”
    Bana bir ÅŸey olmaz, iyiyim ben.
    A, doktor bey, şu sivilce kadar şey için ne yapsak.
    Kesin adı koyulmamış hastalık.
    Herhalde.
    Galiba.

    Bak ÅŸimdi,
    Kar da yaÄŸar yaÄŸmur da yaÄŸar,
    Paylaşılmayan yalnızlıkta kim bilir daha ne güzellikler
    Peyda olur da uzaktan,
    Hiçbirinin tadına varamayız.

    O biriken ÅŸeyler var ya,
    Gözünün attığı, dönmek, kavuşmak istediğin,
    Okunmamış kitapların,
    İçilmemiş içkilerin,
    Uydurulmadık yalanların,
    Girilmedik kuytuların,
    Hepsi bir yanına batar da ne sana uyku uyutur
    Ne de dönüp birinden keyif alırsın.

    Bekle. BEKLE. Bekleeeee....
    Bas geri bas geri bas geri...
    Yüklen eşyaları yavrum yüklen...

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski