Barney Kessel / Let's Cook (1957)

Yalnız ve sağlıksız bir akşamüstüydü. Neden orada olduğuma dair en ufak bir fikrim olmamakla birlikte orada olmanın garip huzurunu da yaşıyordum. İnsan başladığı yerlere geri dönmemeli. Benim dönmek ve yüzleşmek gibi bir alışkanlığım da var. Kaçmayı çok seviyorum, uzaklaşmayı, ardına bakmamayı. Ama bir noktada durup geri dönüp en başa alıyorum her şeyi. Kendimle, olan bitenlerle, insanlarla yüzleşiyorum. Genelde hoşuma da gitmiyor sonuçları. Yine de yapmadan duramıyorum.

O yalın akşamüstünde Barney Kessel eşlik ediyordu bana. Let's Cook ile giriş yapmıştı. Oldukça eğlenceli ve kendinden geçirici bir tavırla çalıyordu. Sonrasında başıma gelecekleri biliyordum elbet ama aldığım hazzın da bir tarifini yapamazdım. Ahşap ve bir ayağı kısa sandalyede oturmuş geçmişimi bekliyordum. Sol elimde yarıya kadar dolu çay bardağı. Çay içmeyi sevmem ki ben!

Karanlığa doğru yol alacağımı da biliyordum sonrasında. Arkama bakmadan kaçacağımı, dönmemek üzere gidiyormuş gibi bir tavır takınacağımı. Yine de değişen çok bir şey olmayacak, bir süre sonra geri dönüp yine yüzleşecektim. Kendimle, olan bitenlerle, insanlarla... Kötü alışkanlıklardan biriydi işte bu da. Endişelerimden daha az önem verdiğim uzun süreli alışkanlıklarımdan biri. Onları da seviyor olmalıyım ki vazgeçemiyorum. Vazgeçmeyi de istemiyorum.

Hatırladıklarımı kontrol etmeye hazırlandığım sırada Barney Kessel, Time Remembered'a geçiş yapmıştı. Kendimi tutamayıp içten bir şekilde gülümsedim. O kadar içtendi ki gülümsemem yanağımdan aşağı doğru süzülüyor gibi hissettirmişti. Hatırladıklarımı boş verdim tabi bir anda. Hatırlamanın da alışmanın da bir önemi yoktu. Hayatın kendi planı da değildi bu. Yaptığımız tercihlerin sonuçlarıydı sadece. Tercihlerimi de bir kenara bırakıp o yalnız akşamüstünün tadını çıkarmayı istedim.

Yüzleşmeden tadını çıkaramayacağımı da biliyordum aslında. Benimki aklımdan geçen beyhude bir fikirdi sadece. Ama böyle fikirleri gerçekten çok seviyorum. İnsana kendini süper güçlüymüş gibi hissettiriyor. Sanki bir anda ayağa kalkacaksın da gökyüzüne yükselip uzaklaşacakmışsın gibi. Kendimi her şeye hazırlamıştım tabi o anda. Süper güçlü bir kahramandım. Yalnız, yalın ve pek de sağlıklı olmayan bir akşam üstüydü. Çayım bitmek üzereydi ve karşıdan onun bana doğru yürüdüğünü görüyordum artık. Gökyüzünde süzülüyormuşçasına rahat bir edayla geliyordu üstüme doğru. İşte buna hazır değildim. Gelip önümde durduğunda yüzüne bile bakamamıştım. Ne diyeceğini, nasıl başlayacağını, beni nasıl yaralayacağını bilemiyordum.

"Seni çok özledim" demekle yetindi.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski